Kayserispor’un bugünkü hâlini izlerken insanın aklına şu geliyor: “Takım mı rakibe karşı oynuyor, yoksa kendi eksiklerine karşı mı savaşıyor?” Çünkü sahadaki tabloyu belirleyen artık sadece rakibin gücü değil, Kayserispor’un kendi iç yaraları.
Son haftalarda tam 8 oyuncunun eksikliğiyle mücadele eden bu takım, aslında maç başlamadan 1-0 geride çıkıyor. Savunma dağınık, orta saha temposuz, hücum hattı ise dişsiz. Taraftarın “Bize umut veren kim?” sorusu hâlâ havada asılı.
Teknik Direktör Markus Gisdol’ün elinde sihirli değnek yok. Gençlere şans vermesi kıymetli ama Süper Lig gibi sert bir arenada yalnızca istek ve mücadele yetmez. Kalite ve tecrübe eksikliği her pozisyonda göze batıyor. Sonuç: bireysel hatalar, kopuk oyun ve kolay yenen goller.
Asıl sorun ise yönetim tarafında. Transfer dönemi ağır aksak geçti, ihtiyaç duyulan takviyeler ya gelmedi ya da geç geldi. Bugün sahada izlediğimiz dağınıklığın temelinde bu plansızlık yatıyor. Kayserispor, Süper Lig’de kalmak istiyorsa ara transferi “günü kurtarma” değil, uzun vadeli vizyonla ele almak zorunda.
Bir başka handikap da psikoloji. Sürekli eksiklerle sahaya çıkan takımın morali kırılmış durumda. Taraftarın sesi tribünde gür çıkıyor ama sahada karşılık bulamıyor. İşte bu noktada Kayserispor’un en büyük eksiği yalnızca sakatlar değil, mental dirençtir.
Kayserispor koca bir çınar… Fakat dalları birer birer kırılıyor. Yönetim, teknik kadro ve futbolcular artık şapkayı önlerine koymalı. Çünkü bu gidişat “kader” değil, yanlış planlamanın, geç kalmış hamlelerin ve eksik vizyonun sonucudur.
Sorunun adı belli, çözümün adresi de belli: Plan, disiplin ve cesur kararlar. Aksi hâlde Kayserispor’u bu ligde tutacak ne şans, ne de şarkılar kalır.